Ekşi Sözlük yokken kahveler vardı

AYŞE OLGUN

“Garson çay servisini bitirdi. Nusret Özcan çayından bir yudum alarak, ‘Şu kapıdan Dostoyevski girse tanır mısınız?’ diye sordu. Gerçekten de bu yaz akşamında, bir köşede nargile içenler, diğer köşede hararetle memleket kurtaranlar, hemen karşıda kitabına dalan adam ve durmaksızın çay taşıyan garsonlar o büyük romancı gelse ve ‘İşte ben geldim!’ dese, ne yapardı acaba?”

Doksanlı yılların ortalarında bir çay bahçesinde geçen bu sohbetle başlayan “Ben de Çay Parası Ödüyorum” kitabı Babıali’ye yolu düşenleri belki de son kez ağırlayan kültür sanat ortamlarına davet ediyor. Akademisyen Ahmet Uysal’ın, öğrencilik yıllarında kendisinin de yolunun düştüğü İLESAM’dan yola çıkarak 2000 sonrası kültür sanat dünyasının buluştuğu kahve ortamlarını anlattığı kitabı aynı zamanda akademik bir çalışma. Uysal’ın yüze yakın kişiyle yüz yüze ya da elektronik postayla yaptığı görüşmeler ışığında hazırladığı kitabının çıkış noktası Çorlulu Ali Paşa Medresesi’ndeki Erenler ve Sinan Paşa Medresesi’ndeki İLESAM olsa da okurlarını Divanyolu’ndaki Türk Ocağı’ndan, Kızlarağası Medresesi’ndeki Yazarlar Birliği’ne Süleymaniye’deki Antik Kafe’den Fatih Atpazarı’ndaki Eski Kafa’ya kadar 90’lardan günümüze doğru uzun bir yolculuğa çıkarıyor.

Henüz öğrencilik yıllarından itibaren sık sık yolumuzun düştüğü İLESAM, Türk Ocağı, Yazarlar Birliği, Eski Kafa gibi mekanlardaki dostlukların, sohbetlerin, simaların öne çıktığı bir kitabı doğrusu merakla okudum. Kimi anekdotları ilk kez duydum, kimileri ise yeniden hatırlayıp gülümsedim.

2000’LERİN BULUŞMA MEKANLARI

Bilindiği gibi kökleri 1870’lere kadar uzanan Türk yayıncılığının merkezi Beyazıt’tan Sirkeci’ye doğru uzanan cadde ve sokaklardaki hanlar, iş merkezleri ve dükkanlardı. Genel olarak Babıali olarak tanımlanan bu güzergahtaki gazete, dergi büroları ya da kitapçı ve yayınevleri aynı zamanda buluşma mekanlarıydı. Yine bu güzergahtaki pek çok kahvehane, çay bahçesi de yazarından okuruna kadar her kesimi ağırlıyordu. Pek çok yazarın hatıralarında bu kahvehanelerdeki ortamla ele alınır. Nitekim Sezai Karakoç Marmara Kıraathanesi’ni anlatırken bu durumu “Kitaplarımız ilkin orada gazete yazılarımız ilkin orada ortaya çıkıyor(du)” der. Ancak 70’li ve 80’lerde önce gazete matbaaları ardından da gazete, dergi ve yayınevleri İstanbul’un ücra köşelerine taşınmaya başlayınca buluşma mekanları da değişti.Halid Ziya Uşakligil, Namık Kemal, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Tevfik Fikret, Ahmet Rasim, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Haşim, Necip Fazıl Kısakürek, Orhan Kemal, Tarık Buğra, Edip Cansever, Cemal Süreya, Sezai Karakoç gibi farklı kuşaklara ve farklı fikir dünyalarına ev sahipliği yapan kahvehaneler Babıali dünyasının bu mekandan el çekmesiyle birlikte eski hareketli günlerini yitirdi. Ahmet Uysal 1980 sonrası sağ ve sol kesimin Babıali’deki son buluştuğu adreslerden biri olan Çorlulu Ali Paşa’daki Erenler’den yola çıkarak 1990’lardan 2000 başına kadar daha çok muhafazakar camianın gazeteci, yazar ve şairlerini ağırlayan Sinan Paşa Medresi’ndeki İLESAM’a yolu düşenlerle görüşerek bu mekanlardan sonra özellikle muhafazakar kesimin kültür sanat ortamı olan kahve ve çay bahçelerinin adreslerini çıkarmış. 2000’li yıllardan günümüze doğru gelirken bu kahvehanelerde öne çıkan profillere odaklanırken aynı zamanda bu buluşma mekanlarındaki güncel ve kültürel anlamda tartışmalara da ayna tutuyor. Görüştüğü isimler de Uysal’a bu mekanların haritasını çıkarmada bir anlamda mihmandarlık yapıyor.

Kitapta kahvelerdeki tartışma ortamları bugün internetteki “Ekşi Sözlük”e benzetiliyor. Zira kahvelerdeki sohbet halkaları her fikre her görüşe açık. Yani akademisyeninden, yazarına, iş adamından, emeklisine, öğrencisinden işçisine kadar her yaş ve her kesimden insanı aynı halka etrafında buluşturan kahvehaneleri anlatan bir kitaba “Ben de Çay Parası Ödüyorum” ismi verilmesi boşuna değil. Sonuçta siyasetten, edebiyata, felsefeden, sosyolojiye geniş bir yelpazede sohbet yapılan bu mekanlarda farklı görüşler yüzünden zaman zaman büyük tartışmalar çıksa da sonuçta insanların hoş vakit geçirmek için buluştuğu adresler.

BAŞÖRTÜLÜ KESİME DE YER AÇILDI

Büyük bir emekle hazırlanmış kitapta benim dikkatimi çeken bir başka husus da kitaba konu olan kahvelere gelen kadın ve çocuklara yer vermesi oldu. Erenler’den itibaren özellikle muhafazakar camianın gittiği bu kültür sanat mekanlarını belki de diğerlerinden ayıran en önemli özelliği kadın ve çocuklara da yer açmasıydı. Kitapta bu başlık farklı bir çerçevede ele alınsa da bu mekanlara giden biri olarak şu hususun altını çizmeyi yararlı buluyorum: Henüz öğrencilik yıllarımızda gitmeye başladığımız bu mekanlar aynı zamanda muhafazakar kesimin farklı kuşaklarını buluşturduğu gibi kadın ve erkeklerin de birlikte oturup sohbet ettiği, fikirlerini tartıştığı yegane adreslerden biriydi. Burada muhafazakar kadının kendine yer bulması aynı zamanda ona iş dünyasında da kapıları açtı. Mesela daha önce başörtülü kadınları iş yerinde çalıştırmaya sıcak bakmayan şirketler ya da (başörtülü kadın) yazarların sadece evden köşe yazarak dahil oldukları medya organları 90’ların ortalarından itibaren iş ortamlarını kadınlarla da paylaştı. 1996 yılının Ekim ayında Yeni Şafak Gazetesine ilk başladığımda bu gazete ortamındaki başörtülü çalışan ilk muhabirlerden biriydim. Gazetedeki her serviste İLESAM ya da Türk Ocağı’ndan tanıdığım biriyle karşılaşmam benim de bu ortama kolayca uyum sağlamama imkan sağladığını söylemek isterim.

Kitap her başlığıyla aslında özellikle muhafazakar kesimin sosya kültürel ortamına ayna tutuyor. Bu gözle okunduğunda kitabın bir ‘kahve ortamı’ kitabından daha ötesi olduğunu söylemek mümkün. Merak edenler ya da yolu bu mekanlara düşenler yarın (16 Aralık 2023 saat: 15.00 -18.00) Fatih Belediyesi Kültür Sanat Merkezi’nde çay ve sohbet eşliğinde Ahmet Uysal’ın Ben de Çay Parası Ödüyorum adlı kitabının tanıtım programına katılabilir. Zira kahvelerin kapıları gibi kitabın tanıtım programı da herkese açık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir